Kullanıcı:Sedatsanver

Vikikitap, özgür kütüphane

Sedat Şanver Öğe (d. 7 Aralık 1963, urfa), şair. Edebiyat eleştirileriyle başladığı yazıyı şiirle sürdürmüştür. İlk ve ortaöğrenimini Urfa'da, yüksek öğrenimini İzmir'de (Dokuz Eylül Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü) tamamlayan Şanver, özellikle politika ve sanatla ilgili çalışmalara önem vermiştir. Dilin İsyanı (1985), Aşiret ve Otomobil (1990), Haremdeki Kadınlar (1994), Gezgin ve Katil (2004), Kendine Akan Su (2009), Devletin Piç Yatakhanesi (2011), Cümle Kapısı (2014) adlı şiir kitaplarının yanı sıra 1996'da Ali Rıza Ertan’ın tüm şiirlerini derlediği Düşkırımı ve 1997'de Muzaffer Sarıgül ile birlikte hazırladığı 1996'da Şiir ve Şiir Sorunları adlı şiir yıllığını yayımlamıştır. Yazar, Hareket Yazın Günü (1982), Bireşim (1984), Ayrım Şiir (1989) ve İzmir Şehir Kültürü adlı gazete ve yazın dergilerinin yayımına da katkıda bulunmuştur. Şair, kendini herhangi bir dine yahut ulusa ait hissetmemektedir. Kaynak:http://sedatsanver.blogspot.com.tr/

Eşik

İçimden nefreti Açgözlülüğü ve hırsı söktüm ilkin Kıskanç ve kibirliydim Öfkeden yüzüm görünmezdi tenha zamanlarda Kolumda sonraya ayarlı bir saat Göğsümde ipek gömlek Sırtımda afili urba, saçlarımda parmak izi Dudaklarımda kolalı bir gülüş Omzumda pahalı bir günah

Bütün giysilerimi yırtıp attım Sana çıplak geldim.

Ateşte yanmıyorum artık, suda boğulmuyorum Kendime acımıyorum. Elim, parmaklarım, tırnak uçlarım acımıyor Ayaklarımın altı, sırtım, kasıklarımdaki tüyler Gözlerimin içi Gördüklerimin üstü acımıyor Ağzımda kuraklık, dişlerimde kamaşma Dilimde şişlik ve sözlerimde tuhaf bir ağrı

Senden başka soyum sopum yok Usul! Nüfus kütüğünde Kendimden başka akrabam kayıtlı değil. Tanıdığım herkes reddetti beni. Ben bu kapıya kimsesi olmadan geldim.

Bütün şüphelerimin bekçisi ol, dedin Oldum. Gözlerini kapatarak bak Kapattım. Seni gördüm Kelimeleri kullanmadan anlat Dilimi unuttum. Dedin: Kâbe, insanın olduğu yerdir Kendinden uzağa gitme.

İnançlarımı terk ettim. Tapındığım her taşa, her toprağa Yaprakları üşüyen ağaçlara arkamı döndüm Abdestimi inkâr ile bozdum Sırtımda taşıdığım haçları ve yıldızları taşla parçaladım Bildiklerimi unuttum. Etime sapladıkları çivileri ortalığa fırlattım Bundan sonra kime lazımsa o kullansın Sende tam oldum ben Sana geldim, diz çöktüm, secde ettim. Senden başka kutsalım yok artık.

Şarkıların uysal, marşların âsi olmasını istemiştin İşte oldu: Ölüler ayaklandı Cennet bahçesinde doğup Cehennem ateşinde büyümüş sesler kapladı ortalığı:

- Hu! Ya Hazret!

- Hu! Ya Sedat!

Vaktin geldiğini anlayıp çıktım mezarımdan Bildiklerimi üst üste ekleyerek Adımın yazdığı hiçliğin önünde diz çöktüm Ses verdin, konuştum Üfledin, nefes almaya başladım Bu gözdür, dedin; baktım. Sen gösterdin, ben gördüm: Her tarafta afişler, kanlı kâğıtlara yazılmış bildiriler Herkesi utandıran bir ses kaplamış ortalığı Neye baksak toz duman oluyor aynı anda Neyi duysak oracıkta bitiyor hükmü sözün Hiç tanımadığımız bir koku kaplamış bedenimizi Ölümden başka bir yüz bu Hayattan başka bir korku

Kıyamet borusu da öttü işte Musalla taşının önünde toplandık Ölü kim? diye soruyor herkes birbirine Kimse kendi nabzını kontrol etmeden Su içmeden, ekmeğe dokunmadan Dudaklarını bir başka dudağa değdirmeden Parmaklarını saymadan Uyluk kemiğine sürmeden merhemi Herkes Kendini tanrı kabul ederek bekliyor ödeşme gününü İşte oldu: Ölüler, ölülerle kucaklaşıyor sonunda. Ben babama sarılıyorum. Oğlum bana… Senin sesinmiş meğer duyduğumuz Bizi kendine çağıran Ayağa kalktık ve son kez bakıştık Herkesin içinde seni gördüm.

Elini sürdüğün her şey güzelleşti bir anda Ölüler dirildi. Taş-toprak cana büründü, otlar dile geldi Bakışın insan olduğumuzu öğretti hepimize Yolu tarif ettin, denizi ikiye yardın Dağı eğdin, göğü ayağımıza indirdin Yağmuru yağdırıp toprağı besledin Ateşi yakıp içimizi ısıttın, suyu kaynattın Söze geldin:

Günlerin gölgesi kendi boyundan daha kısa artık Yapraklar dökük, sular serin Toprakta tuhaf bir intikam yemini İnsanlar tedirgin, serçeler ürkek Oysa ben Gökyüzünün suçlu Toprağın mahkûm olmasını bekleyen ben Bulutların, ibadet vakitlerinin, bahçedeki güllerin Kahve köşelerinde hayatına kumar oynamanın Gölgede bekleyen kuşkucu her bir harfin Dertli bir sözcüğün ve içerisi görünen bütün aynaların Ve unutmanın ve uykunun zekâtı olarak Kapına geldim. Ol, dedin Oldum. Sen istedin, ben yaptım. Senden korkup sende saklandım. Nasıl emrettiysen sana öyle geldim Usul! En cahil, en soysuz, en yoksul hâlimle Sana doğduğum hâlde geldim: Üryan, kanlı, çaresiz, titrek Adı konmamış bir enik gibi Dilinle temizle beni Anası-babası olmayan bir öksüz, bir yetim gibi…

Senin evindeyim artık Usul! Çırılçıplağım. Ne yakışırsa onu giydir bana.